«15/150»
«Kadın, kocasının yatağını mazeretsiz terk ederek sabahlarsa, melekler sabaha kadar o kadına lânet ederler.» (Müslim)
Kabirlere Tapınanların Tekfîri

Allâme Şeyh Muhammed b. Sâlih el-'Useymîn rahimehullah'a soruldu: Kabirlerin önünde dua eden, ölülerden istiğâsede bulunan ve onlara kurban kesen kimselerin hükmü nedir? Buna benzer kimselerin üzerine hüccet ikâme olmuş mudur yoksa bunlar kâfirler midir?

Cevap: Kabirlerin önünde, Allah'a dua edip kabrin sahibine yalvarmayanlar müşrik değildirler. Çünkü onlar, Allah'a dua edip yalvarmaktadırlar. Ancak onlar bid'atçidirler. Çünkü onlar, Allah'a kabirlerin yanında dua etmenin üstün bir amel olduğunu zannetmektedirler. Ancak tekfîr edilmezler.

Ölülerden istiğâsede bulunup "Ey Allah'ın velîsi! Bana yardım eyle! Bana rızık ver! Bana ihsânda bulun!" diyenler ise müşriktirler. Onlar büyük şirk ile müşriktirler ve Allah azze ve celle'nin şu buyruğu onlara mutabıktır: "Her kim Allah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar! Onun konağı cehennemdir ve zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur!" [Mâide, 72] Yazıklar olsun bu adamların akıllarına! Nasıl olur da ölülere, çürümüş kemiklere ve kendi kendilerini bile kurtarmaya güçleri yetmeyecek kimselere yalvarıp yakarır ve böyle birinden medet isterler?

İşte bundan dolayı ölülerden yardım istemek mutlak olarak câiz değildir, hatta şirk-i ekberdir. Güç yetiremeyecekleri hususlarda dirilerden de yardım dilemek câiz değildir. Diri ve hâzır olan kimselerden güç yetirebilecekleri hususlarda yardım dilemekte ise bir beis yoktur.

Yüce Allah Mûsâ hakkında şöyle buyurmuştur: "Taraftarlarından olan adam düşmanına karşı ondan yardım diledi." [Kasas, 15] Aynı şekilde ölüleri ta'zîm ve onlara takarrub için kurban kesenler de dînden çıkarıcı büyük şirk ile müşriktirler. Çünkü Allah tebâreke ve teâlâ şöyle buyurmaktadır: "De ki: Benim namazım ve kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi Allah içindir. O'nun ortağı yoktur." [En'âm, 162-163]

Nasıl senin hayatın ve ölümün Allah'a bağlı ise, nasıl Allah azze ve celle'den başka seni yaşatan ve öldüren yoksa, aynı şekilde ibâdetin de Allah'a aittir. Namaz ve kurban Allah azze ve celle'ye aittir. Seni yaşatan ve seni öldürecek olan nasıl kabirdekiler değilse, işte öyle namazından ve kurbanından herhangi bir şeyi onlara yöneltmemen gerekir. Yani kabrin sahibi için namaz kılman veya kurban kesmen câiz değildir. Eğer böyle yaparsan kişiyi dînden çıkaran büyük şirk ile müşriksin demektir. Ayrıca Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kabre doğru namaz kılmayı yasaklamış ve Müslim'in Ebû Mersed el-Ğanevî'den rivâyet ettiği hadîste "Kabirlere doğru namaz kılmayın" Yani, kabirleri kendinizle kıble arasına almayın "ve onların üzerine oturmayın" buyurmaktadır.

Burada namaz ile murâd edilen kabir için namaz kılmak değil kabre doğru namaz kılmaktır. Bu durumda namaz kim içindir? Allah içindir! Ama kabir kendisiyle kıble arasındadır. Ancak kabre namaz kılmaya gelince, işte bu şirktir. Soruyu soran kişinin: "Bunlar tekfîr edilirler mi? Üzerlerine hüccet ikâme olmuş mudur olmamış mıdır?" sözüne gelince; bu, göreceli bir meseledir. İnsanların bir kısmına hüccet ikâme olmuş bir kısmına ise hüccet ikâme olmamış olabilir. Ancak, her kime hüccet ikâme olmuşsa, biz onun küfrüne ve şirkine muayyen olarak hükmederiz. Her kime de hüccet ikâme olmamışsa, bu fiil şirk ve küfürdür diye hükmeder, ancak her bir insana tatbik etmeyiz. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Müjdeleyici ve uyarıcı olarak rasûller gönderdik. Tâ ki insanların rasûllerden sonra Allah'a karşı sunabilecekleri bir hüccetleri kalmasın." [Nisâ, 165]

O hâlde mutlaka, anlaşılacak bir sûrette risâletin ulaşmış olması gerekir. Bu takdîrde hüccet ikâme olmuş olur. Üzerine hüccet ikâme edildikten sonra bir kişi şirk koşarsa, bu şirk ile biz, onun şirkine ve küfrüne hükmederiz. Âvamdan bazı kimseler veya aynı şekilde bazı ilim talebeleri 'bizler bir şahsa muayyen olarak küfür veya şirk ile hükmedemeyiz. Sadece fiili şirktir, fiili küfürdür deriz.' şeklinde bir vehme kapılmışlardır. Bu büyük bir yanlıştır.

Çünkü bu, Rasûl sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisiyle savaştığı müşriklerin hiçbirinin şirkine muayyen olarak hükmedemeyeceğimizi gerekli kılar. Bilakis şöyle deriz: Şerîat sahibinin şirk veya küfür olarak belirlediği vasıf her kime mutabık ise şüphesiz biz onun küfrüne muayyen olarak hükmederiz.